Geçen ay Yıldırım Koç’un “Atatürk ve Sosyalizm” kitabını okudum. Kitabın Önsöz’ünü Mehmet Bedri Gültekin kaleme almış. Mehmet Bedri Gültekin, yazısında Atatürk’e ve başardığı devrimlere ilişkin ufuk açıcı bir belirleme yapıyor: “Mustafa Kemal’in sonuçları itibarıyla 23 Nisan 1920 tarihinden başlayarak ölümüne kadar süren 18 yıllık zaman diliminde ‘arasız devrimlerle’ hayata geçirdiği Cumhuriyet Devrimi, en az emperyalizme karşı kazanılmış olan bağımsızlık savaşı kadar önemlidir. Hatta daha da önemli olduğunu söylemek abartı değildir.”
Mehmet Bedri Gültekin ve kitabın yazarı Yıldırım Koç, Cumhuriyet Devrimi’yle Türkiye’ye özgü bir sosyalizmin inşa edilme adımlarının atıldığı tezini savunuyorlar. Kitap kapsamlı açıklama ve örneklemeleriyle bu tezi netleştiriyor, güçlendiriyor. Mustafa Kemal’in yaşama geçirdiği her atılımın, büyüklüğünün yanı sıra bu topraklara özgü olduğu gerçeğine bir kez daha hayran kalıyorum. Sanırım Atatürk’ün büyüklüğünün, hâlâ yaşıyor ve yol gösteriyor olmasının sırrı da burada saklı…
BİZ BİZE BENZİYORUZ
Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli özelliği başka ulusları taklit etmeden bize özgü bir devrime önderlik etmesidir. Gazi, her alanda taklide karşıdır. 20 Mart 1923’te yaptığı bir konuşmada özgün olma ilkesine dikkat çekiyor: “Münevverlerimiz, ‘milletimi en mesut millet yapayım’ der. ‘Başka milletler nasıl olmuşsa onu da aynen öyle yapalım’ der. Lakin düşünmeliyiz ki böyle bir görüş hiçbir devirde başarılı olmuş değildir. Bir millet için saadet olan bir şey, diğer millet için felaket olabilir. Aynı neden ve şartlar birini mutlu ettiği halde diğerini bedbaht edebilir. Onun için bu millete gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü ilminden, keşfiyatından, ilerlemesinden istifade edelim; fakat unutmayalım ki asıl temeli kendi içimizden çıkarmak mecburiyetindeyiz. Her milletin kendine mahsus ananesi, kendine mahsus adetleri, kendine mahsus milli özellikleri vardır. Hiçbir millet aynen diğer bir milletin taklitçisi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir ne kendi milleti dâhilinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki hüsrandır.” (Arı İnan, Düşünceleriyle Atatürk, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, 1991, s.84-85.)
Yine Mustafa Kemal, 1 Aralık 1921’de: “Efendiler, biz benzememekle ve benzetmemekle iftihar etmeliyiz. Çünkü biz bize benziyoruz efendiler.” (İnan, a.g.k., s.77.)
Yıldırım Koç da kitabının adından başlayarak bu özgünlüğü vurguluyor: Atatürk ve Sosyalizm/Türkiye’ye Özgü Bir Sosyalizm Modeli. Koç, Atatürk’ün düşünce sistemiyle ve kurduğu Cumhuriyet’in temelini oluşturan ekonomik, siyasi, toplumsal politikalarla Türkiye’ye özgü sosyalist bir düzen inşa etmeyi hedeflediğini belirtiyor.
ATATÜRK SOSYALİST MİYDİ?
Mustafa Kemal, daha 1904 yılında, Harbiye’de öğrenciyken, 23 yaşında defterine şu önemli cümleyi kaydediyor: “Evvela sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı!” O’nun bu sözü; milletini, vatanını ve tabii dünyayı tanımayı kendine ilk adım olarak seçtiğini gösteriyor. Dünyada, ülkede, içinde yaşadığı toplumda neler oluyor? Gelişmelerin yönü nedir? Doğru bir mücadele stratejisi ancak bu ilk temel analizle olanaklıdır. Genç Mustafa Kemal, kendine bu soruları sormuş; cevaplarını araştırmaya başlamış olmalı…
Genç Mustafa Kemal, dünyayı kavrayabilmek ve amacına ulaşabilmek için, düşünce sistemi olarak sosyalizmi gerekli görüyor. Üstelik 1904 yılında daha ne 1905 Rus Devrimi, ne 1917 Ekim Devrimi ve ne de Sovyetler Birliği var… Sahip olduğu olağan üstü bilgi birikimi, zekâsı ve düşünce cesaretiyle bu sonuca ulaşmış olmalı.
TÜRKİYE’NİN TOPLUMSAL YAPISI
Mustafa Kemal’in söyledikleri ve yaptıklarıyla daima durumu etraflıca analiz eden, plan yapan, adım adım ilerlemeyi gerçekleştiren bir strateji dehası olduğunu biliyoruz. Paşa, belirlediği Türkiye’nin toplumsal, siyasal durumunu 29 Ocak 1921 günü, Komintern Doğu Halkları Propaganda ve Hareket Konseyi Yetkilisi Eşba ile görüşmesinde şöyle açıklıyor:
“Türkiye’de, köylüleri toprak ağalarına karşı ayaklandıracak şiddette bir toprak meselesi görülmemektedir. Kürdistan dışında, büyük toprak ağaları gayet az sayıdadır. Köylüye toprak sağlanmıştır. Tabii dağılımda bazı eşitsizlikler vardır, ama bu kolayca giderilebilir. İşçi kitleleri yoktur. Kendi sermayesiyle halkı ezebilen kapitalistler bizde yoktur. Kapitalizm baskısı, dâhilden değil, hariçten gelmektedir. Buna uygun olarak biz, halkı, yabancı sermayeye karşı mücadeleye sevk etmeyi başardık.”
Yıldırım Koç, işte bu koşullarda Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrimlerin sosyalist niteliğini şöyle formüle ediyor: “Sınıf mücadelesi temelinde geniş toplumsal desteklerin olmadığı koşullarda Atatürk’ün ekonomi, toplumsal yapı ve politikada gerçekleştirdikleri birer mucizedir. Bu eksikliklere rağmen Atatürk’ün bu alanlarda attığı ve attırdığı adımlar, insanın insanı sömürmediği, eşitlikçi, üretim araçları üzerinde toplumsal mülkiyetin olduğu bir Türkiye doğrultusunda son derece önemlidir. Atatürk’ün adım adım geliştirdiği süreç, zaten çok zayıf olan işçi sınıfının büyük kesiminin ve yoksul köylülüğün sessiz olduğu koşullarda, barışçıl bir süreçle ve Sovyetler Birliği ile yakın bir işbirliği içinde, Türkiye’ye özgü bir sosyalizm kurma çabasıdır. Devlet, sermayedar sınıfın elinde değildir; devlete hâkim olan, ülkenin ve emeğin çıkarlarını ön planda tutan emekçi kökenli vatansever unsurlardır. Sermayedar sınıfın uluslararası sermaye ile yakın ilişki içinde olduğu koşullarda, ülkenin temel çıkarları da, Türkiye’ye özgü bir sosyalizmi gerektirmektedir. Temel üretim araçlarının devlet aracılığıyla toplumsal mülkiyete geçirilmesi de bu sürecin en önemli unsurudur.”
DEVLETÇİLİK
Yıldırım Koç’un kitabında vurguladığı gibi Atatürk’ün açıklama ve uygulamaları dikkatle, önyargısız ve hesapsız bir biçimde incelendiğinde, ortaya Türkiye’ye özgü bir sosyalizm modeli çıkmaktadır. Bu hedefin inşasındaki en önemli yöntem, dayanak devletçiliktir.
“Atatürk yalnızca bağımsız ve demokratik bir Türkiye kurmadı; yaşanan, basit bir milli demokratik devrim değildi. Bu milli demokratik devrim, Türkiye’ye özgü bir sosyalizm doğrultusunda adım adım gelişiyordu. Bağımsızlığın sağlanması ve pekiştirilmesi, Osmanlı’dan devralınan toplumdan, çağdaş bir millet yaratılması, kulların özgür yurttaşlara dönüştürülmesi mücadelelerinde, üretim araçlarının toplumsal mülkiyette olması (devletçilik) etkiliydi. Sağlık ve eğitim hizmetlerinin de devlet tarafından sağlanması bu süreçleri etkiledi. Milli demokratik devrim ile Türkiye’ye özgü bir sosyalizmin inşası süreçleri iç içe geçti.”
HALKÇI VE SOSYALİST TÜRKİYE
Yıldırım Koç, kitabında feodal ilişkilerin, zihniyetin tasfiyesi konusunda yapılanları da aktarıyor. Devletçilik alanında atılan adımları tek tek sıralıyor. Tüm bu atılımların amacının geleceğin halkçı ve sosyalist Türkiye’sini kurmak olduğunu açıklıyor:
“Türkiye’de birçok yabancı ve hatta bazı yerli şirketler devletleştirildi ve devlet işletmesi olarak devam etti. 1946’ya kadar bu işletmelerin öncelikli görevi ülke ekonomisine ve emekçi halkın hayat standardının geliştirilmesine katkıda bulunmaktı; özel teşebbüse (burjuvaziye) değil. Devletçilik, kurduğu işletmelerdeki sosyal ilişkilerde de geleneksel tutucu alışkanlıkların aşılmasına önemli katkılarda bulundu. Devlet işletmeleri, ekonomaları, tiyatro salonları, lojmanları, sosyal tesisleri, yüzme havuzları, futbol ve hatta tenis sahaları, kooperatifleri ve okullarıyla, geleceğin halkçı ve sosyalist Türkiye’sinin örnek birimleriydi. Bu uygulamaların bir bölümünde de Sovyetler Birliği’nden esinlenilmişti.”
Yıldırım Koç, ayrıca Mustafa Kemal Paşa’nın, birçok kişinin Bolşevikliğe savrulduğu bir dönemde, Bolşevikliği uygun bir dille reddettiğini ama onlarla eşitlik temelinde bir dostluk ve dayanışma ilişkisi geliştirdiğini belirtiyor. Atatürk’ün özellikle hayatının son yıllarında, Ali Fuat Cebesoy’a, Celal Bayar’a ve büyük olasılıkla Tevfik Rüştü Aras’a, Sovyetler Birliği ile dostluğun sürmesi vasiyetinde bulunduğunu yazıyor.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü yalnız yüreğimizle değil aklımızla anlamalı ve sevmeliyiz. Bunun için de Atatürk’ün ilkelerini ve yaptıklarını tam olarak öğrenmeli ve tartışmalıyız. Böylece Gazi’nin ışığı yolumuzu aydınlatan bir meşaleye dönüşür. Bu kavrayışla, Atatürk’ün yarım kalmış ve önemli ölçüde aşındırılmış eserine yeni tuğlalar ekleyebiliriz.
Yıldırım Koç, Atatürk ve Sosyalizm – Türkiye’ye Özgü Bir Sosyalizm Modeli, Asya Şafak Yayınları 2022.
Feyziye Özberk